04 Nisan 2025
Konuya girmeden önce birbiriyle bağlantılı iki ön bilgiyi aktarmakta fayda var.
İlki, meslektaşım Gökçer Tahincioğlu’nun geçen cuma T24’te kaleme aldığı yazısı. Tahincioğlu, yazısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından sokağa çıkanların profili ortaya koymaya çalıştı. Okumanızı öneririm.
İkincisi ise, Eski Hatay Baro Başkanı Ekrem Dönmez’in yürüttüğü hukuki süreç. Kısa özet vereyim; hatırlarsınız, Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü sokak eylemlerinde polislerin “ses ve görüntülerinin alınmasını engelleyen” özel genelgeyi yürürlüğe koydu.
Genelgenin iptali konusunda yürütülen hukuki süreç sonunda, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Avukat Ekrem Dönmez’in davacı olduğu dosyayı geçen kasımda karara bağladı.
Kurul, İçişleri Bakanlığı’nın itirazı reddetti. Kurul, oy çokluğuyla Danıştay 10. Daire’nin kararını onadı. Böylelikle, genelge iptal oldu. Şimdilik yeni bir durum yok. Sokak eylemlerinde, ses ve görüntü kaydı yapılmasında bir engel kalmadı.
İmamoğlu ve ekibine yönelik adli soruşturmayla başlayan sokak hareketleri, birbirini takip eden günlerde kısa sürede farklı protesto eylemlerine evrildi.
Belediyecilerin tutuklanmasından sonra CHP’nin öncülük ettiği ve Genel Başkan Özgür Özel’in 19 Mart akşamı Saraçhane’de parti otobüsünün üzerinden başlattığı eylemler, bayram arasıyla beraber ikinci haftasını tamamladı.
Büyük şehirlerde başlayan sokak eylemlerinin iki hafta içinde geniş halk kesimlerince sahiplenilmesi dikkat çekici.
Ülke genelinde dalga dalga yayılan protesto eylemlerinde İstanbul başı çekti/çekiyor. Peşinden Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Adana, Mersin gibi büyük kentler geliyor.
Özel’in parti otobüsü üzerinden başlattığı ve üç gece üst üste gerçekleşen Saraçhane’deki iktidara yönelik protestolar, yüzbinlerin katıldığı Maltepe buluşmasıyla büyüdü. Akabinde eylemler, önce öğrencilerin tutuklanmasını protesto, ardından da ülke genelinde ticari boykota dönüştü.
Çoğunluğu İstanbul olmak üzere kamuoyuna yansıyan görüntüler, analizler, bilgiler ve açıklamalar, iki haftada yaşananların iktidarın gözünde rahatsızlıkla birlikte sıkıntı yarattığını gösteriyor.
Zira, iktidarın en çok rahatsız olduğu konuların başında 2013’teki Gezi Parkı eylemleri geliyordu kuşkusuz. Bir daha böyle bir sürecin yaşanmaması için iktidar, kitleler üzerinde baskı unsurunu hep kullandı.
Ancak bu kez tablo, Gezi’den epeyce farklı oldu. İktidarın karşısındaki eylemci gruplar, sadece Türk ve Kürt solu gruplarından oluşmadı. MHP dışındaki kentli milliyetçi gruplar sokaklarda yer aldı. Her ne kadar Türk ve Kürt solundan ayrı yerde dursalar da kentli milliyetçi grupların sokağa çıkması, süreci Gezi Parkı eylemlerinden daha farklı bir atmosfer yaratılmasının önünü açtı.
Meslektaşım Tahincioğlu’nun “sokak analizi”ni bu nedenle okumanızı önerdim.
Bilhassa İstanbul’da başlayan eylemlere yönelik polis müdahalesinin “yukarıdan” gelen talimatlarla sertleştiği biliniyor. CHP Genel Başkanı’nın ilk günkü konuşmasından hemen sonra ve sonraki mitinglerin ardından başlayan müdahaleler sırasında epeyce can sıkıcı görüntüler yaşandı.
Bir parantez açayım; sokak eylemleri, kamu yönetimince yani mülki amirler ve güvenlik güçlerince 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na göre değerlendiriliyor.
Eylemler sırasında sokağın ve eylemcilerin güvenliğinin sağlanması, mülki amir ve olay yerindeki güvenlik güçlerinin en yüksek rütbelisinin sorumluluğunda.
Bu sorumluluk çerçevesinde yapılan müdahaleler vardı İstanbul’da.
Yaşananları, Ankara’da emniyet kökenli emekli ve muvazzaf bazı kaynaklarımla görüştüm.
Edindiğim bilgiler şöyle aktarabilirim.
* Yürütülmesiyle tepki çeken İBB soruşturmasının merkezindeki İstanbul’da polisin müdahalesinin sertleşmesinde siyasi iradenin tutumunun etkisi büyük.
* Bu arada gerek İçişleri Bakanlığı gerekse Emniyet Genel Müdürlüğü’nde olayın seyrine göre ne şekilde müdahalede bulunulacağı konusunda bir kafa karışıklığı yaşandı. Söz konusu kafa karışıklığının sebebi, siyasi iradedeki bakış açısının net ol(a)mamasıydı.
* İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün süreçle ilgili herhangi bir yol haritasının olmadığı görüldü. “Kervan yolda düzülür” deyişi misali günübirlik strateji üretildiğinin anlaşılması, teşkilat yönetiminde belirsizliğe neden oldu/oluyor.
* Kimi kaynaklarıma göre, bu yol haritası halen hazırlanmış değil. Özellikle İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile Emniyet Genel Müdürü Mahmut Demirtaş’ın, henüz ne zaman sonuçlanacağı belirsizliğini koruyan gelişmelere yönelik Ankara’da toplantılar düzenleyip alternatifli strateji geliştirmek yerine memleketlerinde bayram kutlaması dikkat çekici.
* İstanbul’da polis kuvvetlerinin en tepesindeki isim olan İstanbul Emniyet Müdürü Selami Yıldız, mesleki kariyerinde toplumsal olaylarda göstericilerle karşı karşıya gelmemesi nedeniyle böylesi kriz süreçlerinde etkisiz kaldı. Kariyerinin büyük bölümünü emniyet istihbarat hizmetlerinde geçiren Yıldız, yakın zamanda Adana ve Bursa Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı görevindeydi.
* Saatlerce ayakta bekletilen polislerin, göstericilerle yakın mesafede tutulmaması gerekirken, özellikle İstanbul dışından getirtilen takviye kuvvet polislerin olaylarda görevlendirilmesi sokağı olumsuz etkiledi.
* Başka kentlerden gelen polisler, “Ramazan günlerinde ve bayram öncesi”nde İstanbul’da görevlendirilmekten memnun değildi. Yemek ve barınmada yeterli lojistik olanak yaratılamaması, görev süresinin planlanamaması gibi etkenler, polisin eylemci kitlelere psikolojik yönden bakışında olumsuzluk yarattı.
* Ayrıca, önleyici polislik yapılmalıydı. Gerekirse, CHP yönetimiyle temasa geçilip özellikle kalabalıkları “provoke eden” grupların alanlardan arındırılması sağlanmalıydı. Siyasi iktidarın, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası çerçevesinde protesto edilmesi gerekirken “maske takılı” halde eylemcilerin alanlarda yer almasının önüne geçilmeliydi. İşgal girişimi benzeri eylemlerin önüne geçilmesi sağlanmalıydı.
* Olayların İstanbul’da yoğunlaşmasının sebeplerinden öne çıkan bir diğeri, kentte gözaltına alınıp tutuklanan çok sayıda öğrenci olması. İstanbul Valisi’nin koordinesinde yürütülmesi gereken süreçte adliye öne çıktı. Eylemlere katılan öğrencilerin, diğer şehirlerin aksine İstanbul’da daha çok tutuklanıp cezaevine gönderilmesi, sakinleşmesi beklenen sokakları daha da yoğunlaştırdı.
* 2911 sayılı yasanın uygulamasında tutuklama tedbiri öngörülmemesine karşın polise mukavemet gösterdikleri gerekçesiyle çok sayıda kişinin tutuklanması, süreci olumsuz etkileyebilecek bir etken olarak kayda geçti.
* Bayram tatilinin bitmesiyle beraber sokakların yeniden hareketleneceği değerlendirmesi yapılıyor. Özellikle tatile giden üniversite öğrencilerin geri dönüşüyle birlikte protesto eylemlerinin yoğunlaşacağı beklentisi hâkim Ankara’da. Sürecin daha vahim boyutlara ulaşmasının önlenmesi amacıyla yeni tedbirlerin geliştirileceği belirtiliyor.
Bu noktada, CHP’nin de sokak eylemlerinin amacı dışında kullanılmasının önlenmesi konusunda girişimde bulunması önemli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın annesine yönelik hakarete gösterilen tepki yerinde. Olmaması gerekirdi.
Bundan sonra da CHP, lider konumuyla sokağın tansiyonunu daha dikkatli izlemek zorunda. Aksi halde tüm ihale ana muhalefet partisinin üzerinde kalır.
Bu arada, İstanbul başta diğer kentlerde eylemcilere karşı yapılan müdahalelerde görev alan polislerin kasklarında numara olmaması dikkati çeken başka bir durum.
Bilindiği üzere, özellikle AB’ye uyum döneminde, benzeri eleştiriler ve şikayetlerin önünü kesmek amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü toplumsal olaylarda görev alan polislerin kasklarına numara yazılması uygulamasını getirdi.
Son olaylara kadar bu uygulama büyük oranda işledi. Ancak, kamuoyuna yansıyan görüntülerin neredeyse tamamında polislerin kasklarında numara olmadığı görüldü.
Hele Saraçhane’deki ilk geceki müdahalede eylemcilere yönelik yakın mesafeden biber gazı sıkan ve tek yakaladıkları eylemcilere yönelik topluca orantısız güç uygulayan polislerin kasklarında numara bulunmaması kameralara yansıdı.
Uygulama değişikliğinin, yazının girişinde yer verdiğim Danıştay kararı nedeniyle gerçekleştiği Emniyet kaynaklarınca ifade ediliyor.
Toplumsal olaylarda ses ve görüntü alınması serbestisinin yasal dayanağının oluşması sonrasında görev alan resmi kıyafetli Çevik Kuvvet polislerinin, iklim ve hava şartları gerekçesiyle eşkal almayı önlemek amacıyla maske benzeri yarım yüz koruyucu kullanma uygulaması işlerlik kazandı.
Son olarak bir bilgi daha verip yazıyı sonlandırayım.
İçişleri Bakanlığı, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, İzmir, Bursa, Eskişehir gibi büyükşehirlerde yaşanan sokak olaylarında polisin müdahale tarzının araştırılması ve incelenmesi amacıyla müfettiş görevlendirmesi yaptı.
Gezi Parkı eylemleri sonrasında da benzeri araştırma ve denetleme yapıldı. Polis amir ve müdürlerinin bilgisine başvuruldu. Ancak yapılan araştırmalar, inceleme boyutunda kaldı, ileri gitmedi.
Yaşananların araştırılması çerçevesinde özellikle gözaltı ve nezarethanede tutulma işlemleri konusunda bazı özel ihbar ve şikayetler de incelemeye alındı.
Örneğin, gözaltına alınan bir kadın şüphelinin, “erkek polis göğüslerime dokundu, o sırada altıma kaçırdım” şeklindeki açıklamasının açığa çıkartılması amacıyla müfettiş görevlendirmesi yapıldı.
Bakanlık ve Emniyet müfettişlerinin, bayram tatili sonrasında göreve başlaması bekleniyor.
Tolga Şardan kimdir?Tolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü. Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. Şardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı. 2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor . |
\nTolga Şardan kimdir?\nTolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. \nHaber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü. \nAyrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. \nŞardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlanan \"Komonist Masası'nda Nazım Hikmet\" adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı. \n2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor . \n | \n
CHP liderine yönelik saldırıda net biçimde koruma zafiyeti vardır. Siz bakmayın, “CHP lideri korumalarına ‘halkla arama girmeyin’ talimatı verdi” lafına. Makam aracı Özel’in çıkacağı sırada yakına getirilse büyük olasılıkla saldırı gerçekleşmeyecekti!
MHP Milletvekili Levent Uysal’ın araçlarının, “şüpheli mal varlığı” şeklinde hükûmete yakın yayın organlarınca kamuoyuna duyurulması Balgat’ta dikkat çekici bulunmaya başlandı. MHP Genel Merkezi’nde “soruşturma nereye yöneliyor?” sorusu koridorlarda konuşulmaya başlandı
İBB’deki kaynaklar, İmamoğlu’nun jammer kullanma gerekçesinin, bir terör eylemine hedef olmaktan daha çok, kendisinin ve yakın çevresinin iletişim güvenliğini sağlamak amaçlı olduğuna dikkati çekti. Emniyet’in açıklaması, biraz da İmamoğlu’na yönelik “yasa dışı takip ve izleme yapıldığı” iddialarına karşı “cambaza bak” mantığıyla yapılmış gibi duruyor
© Tüm hakları saklıdır.