20 Haziran 2025

Şiddeti ve dehşeti en anlamsız biçimde kullanan film

28 Yıl Sonra, bence son dönemde şiddetin en anlamsız, en aşırı biçimde kullanıldığı filmdir. Bir başka bakışla da tipik İngiliz mizahının bu kez bol şiddet ve korkuyla harmanlandığı… Beni üzen, hatta kahreden bir şey de çocukların filmde kullanılmasıdır


28 YIL SONRA  

1 ½

(28 Years Later)

Yönetmen: Danny Boyle
Senaryo: Danny Boyle, Alex Garland
Görüntü: Anthony Dod Mantle
Müzik: Young Fathers
Oyuncular: Jack O’Connell, Aaron Taylor-Johnson, Ralph Fiennes, Alfie Williams, Jodie Comer, Emma Laird, Rober Rhodes

Columbia yapımı, 2025


Merakla beklediğim bu film beni öylesine eski deyimiyle sukut-u hayale uğrattı ki… Baktım, 2001 yılında aynı yaratıcı kadroyla ( Danny Boyle- Alex Garland) çekilmiş. Ama ben görüp izleyememişim. Dolayısıyla ve kadrosundan kimi çekici dedikodulara kapılarak, büyük beklentiyle gittim. Ama bu kez yeni deyimiyle tam bir düş kırıklığına uğradım, desem yeridir. Film çok yeni olduğu için dış eleştirileri henüz yok. Onun için tümüyle benim yargılarıma bir bakın…

Film İngiltere’nin İskoç yöresinde geçiyor. Geniş bir ekran üzerinde, kıyılardan ormanlara, köylerden kasabalara uzanan ve Anthony Dod Mantle’ın kamerasıyla bize güzel görüntüler sunan bir görselliği var. Ön planda çocuklar, kâh okullarında, kâh sokaklarda dolaşan… Ama çevre ahalisi bir güruhun saldırıyla sarsılıyor ve kimileri öldürülüyor. Sanki İngiltere’nin ölüm fermanı gibi…

Sonra 28 yıl sonrasına geçiliyor. Sükunet içinde bir taşra dekorunda, çok iyi bir baba-oğul ilişkisi tanıyoruz. Özellikle babası Jamie’nin elinde, çevredeki giderek artan zulüm ve  cinayet havası içinde özel bir eğitim alıyor oğlu… Adı Spike’dır ve bu suç aleminde o paralelde bir eğitime tabi tutulmaktadır. Bu eğitim her yerdekinin tersine, şiddet ve onun araçlarına dayanır: Elden düşürülmeyen ve her karşısına çıkanın göğsüne saplanıveren ok ve kılıç  takımı! Araya sık sık eski savaşlardan siyah-beyaz görüntüler sokulur, tarih boyunca şiddetin devamlığını göstermek için…

Spike artık bu şiddetin askeri olmayı kabullenmiştir. Her çocuk babasının yolundan gitmez mi? Ve yine baba şöyle demez mi: “Çocuk sahibi olmak, savaşçı yetiştirmek sanatıdır.” Ve oğluna öldürmeyi bir oyun gibi sunar.

Gerçi annesi bu yola girmez, insanlığını korumaya çabalar. Ama etraf öylesine korkunç yaratıklarla dolmaya başlar ki… Sanki enfekte olanları aşıp herkese ulaşır. O yaratıkların sayısı ve korkunçluğu giderek artar. Bu artık o bir dönemin korku filmlerinin bir devamıdır. Daha büyük bir teknolojiye dayanan… Ve küçük Spike giderek önce çocukların, giderek  herkesin veliahtı olmaya başlar.

Ama bu korkunç olayın içinde bile aileler eğlenmeyi başarır. Örneğin küçük oğlan Spike için özel bir parti düzenlenir. Araya bir doktor girer, kadronun en ünlü oyuncusu Ralph Fiennes’in oynadığı… O Spike ve annesiyle  özel olarak ilgilenir.

Bir bölümde korkunç bir yangın başlar. Tüm erkekler söndürmeye koşarken, baba-oğul denize doğru yürürler. Ve sonra asıl kıyım başlar. Bir soykırım gibi sanki… En kötüler yakılır ya da oklanır. Burada anlatılamayacak kadar korkunç olan, bedenleri çökmüş ya da çürümüş kadın-erkekler kurşunlara hedef olurlar. Ayrımsız ve tereddütsüz…

Sona doğru birkaç yeni yüz arz-ı endam eder. İsveçli Eric örneğin… "Ben aslen Viking’im” der. Ama en büyük kusuru bol bol küfürdür. Bu arada Spike’ın annesi hamile olduğu bebeği plasentadan doğurur. Ve ortaya koca bir bebek çıkar! Bu ölümhanenin bebekleri bile böyledir. O annenin ve bebeğinin akıbeti meçhuldür. Arada Memento Mori- Ölümü Hatırla türü tarihsel deyimler kullanılır.

Ve bu bence bu korkunç film böyle sona erer. Bence son dönemde şiddetin en anlamsız, en aşırı biçimde kullanıldığı filmdir bu… Bir başka bakışla da tipik İngiliz mizahının bu kez bol şiddet ve korkuyla harmanlandığı…

Beni üzen, hatta kahreden bir şey de çocukların filmde kullanılmasıdır. Başta Spike olmak üzere bunca küçüğe böyle roller hangi zihniyetle verilmiş? Gerçi Spike, yani  Alfie Williams sonuç olarak filmin en iyi oyuncusu. Hatta Ralph Fiennes’den (filmin sonlarda gözüken doktoru) bile daha etkileyici. Umarım bu uzun çekimden (film 115 dakika) o  veletler fazla etkilenmemiş olsun!

Evet, işte böyle… Bu tarz bir filmi sevmemiş olmam doğal değil mi? Ama eminim, kimi hayranları da olacaktır. Onlara iyi seyirler!

OSZAR »

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

OSZAR »
\n\n\n\n\n\n\n\n\n\n\n\n
\n

Atilla Dorsay kimdir?

\n

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

\n

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

\n

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

\n

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

\n

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

\n

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

\n

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

\n

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, \"ilkesel bir tavırla\" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

\n

Dorsay, 2013'ten beri, \"Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan...\" sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

\n

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

\n

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

\n

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; \"zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi\".

\n

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

\n

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

\n

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

\n

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

\n

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, \"Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar\" ve \"Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im\" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi \"Allah kısmet ederse!..\"

\n
\n

 

\n
OSZAR »
\n","articleSection":"Yazı","publisher":{"@type":"Organization","name":"T24","logo":{"@type":"ImageObject","url":"https://t24.com.tr/logo.png"},"sameAs":["https://www.facebook.com/T24comtr","https://www.instagram.com/t24comtr","https://twitter.com/t24comtr"],"url":"https://t24.com.tr","contactPoint":[{"@type":"ContactPoint","contactType":"customer service","email":"[email protected]","areaServed":"TR","url":"https://t24.com.tr"}]},"datePublished":"2025-06-20T00:00:00+03:00","url":"https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/siddeti-ve-dehseti-en-anlamsiz-bicimde-kullanan-film,50363","mainEntityOfPage":"https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/siddeti-ve-dehseti-en-anlamsiz-bicimde-kullanan-film,50363"}]

Yazarın Diğer Yazıları

Western kültürüyle Japon samuraylığının özgün karışımı

Karşımıza gelen film sıradan bir gerilim değil. 'Kasırga', daha çok kötülüğün ve zulmün şaha kalktığı bir dönemin ve insanoğlunun canavarlaşmasının da öyküsü. Kendine özgü bir havası ve ritmi var. Ve belli bir gerçek-üstücü yapısı...

Tam bir siyahi kadınlar birleşmesi

Son Damla, hem bir kadın hem de tam bir kapalı mekân filmidir. Karşımızdaki film kusursuz değil ama öylesine özgün yanları var ki... Yazar-yönetmen Tyler Perry seyirciye ‘happy end’ mi yoksa ‘mutsuz son’ mu sunacak, hiç bilinmiyor. Artık hangisi çıkacak bahtınıza, görünce anlarsınız!

Neler oluyor dünyada… Bu kez ona bakalım!

Dünya, tarihinin en karmaşık, zalim, kuşkulu ve hatta düşmanca dönemini yaşıyor. ABD, Gazze ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede yaşananlara naçizane bir göz atalım

"
"
OSZAR »