06 Haziran 2025
X X Yönetmen: Len Wiseman Lionsgate yapımı, 2025 |
Son günlerin sürprizli filmlerinden biri. Kendi adıma ilk yarısını hayli beğendim; ama galiba sonradan, eski bir deyimle, keçileri kaçırdı!.. Filmin adındaki dansla ilişkili anlam sizi yanıltmasın!.. Baleyle pek bir bağlantısı yok. Önce inanılmaz dövüş sahneleriyle başlıyor her şey… Bir cemaat var; bir baba ve kızı Eva… Kız babasına aynen bizim gibi ‘baba’ diye seslenir!.. Baba ölür, kız sapasağlam kalır. Ki sonradan tüm filme o egemen olacaktır.
Ve sonra 12 yıl ötesine geçeriz. Küçükler büyümüş, yaşlılar daha da yaşlanmıştır. Ve bize sunulan kaliteli bir aksiyon filmidir. Uzun zamandır böylesini görmediğimiz… Sanki herkes birbirini vurur, iyi-kötü demeden ateş eder. Hatta boks antrenmanlarında bile.. Ama korkmayın; bunlar sahte mermilerdir. Ya da, filmde dendiği gibi plastik mermiler!..
Ayrıca bu cemaat dansa bayılır. Devasa dans salonlarında sanki herkes pisttedir. Bu sanki bir döğüş balesidir!..Zaten filmde bir ikon olarak sık sık gösterilir: küçük heykelciklerin içinde de… Bir Çinli gurup gelir; işin içine karışır. Eve Macarro da sırtına bir dövme yaptırır. Arada Prag kentine gidilir; geleneksel Continental otelinde kalınır. Prag zaten filme uzunca kalınan mekanların başında gelir. Sonradan karlar içindeki bir yer de gidilir. Benim neresi olduğunu pek kavramadığım!..
Ama tüm bu çekiciliklerle o ana dek, dediğim gibi tam bir kaliteli aksiyon olarak gelişen film, sonradan biraz monotonlaşır. En rahatsız edici şeylerden biri çocuklardır. Yani onlar değil; ama filmde küçüklerin en rahatsız edici biçimde, en kanlı çekimlerde kullanılması…Niçin, nasıl bunu yapmışlar; anlamadım.
Belki en tartışılır yanı şudur ya olmalıdır: filmin ana kahramanı, 1988 doğumlu ve Küba kökenli Ana de Armas, Eve rolünde öylesine abartılı bir karakter çizmiş ki… Kendi abartması değil; ona çizilen karakterde kabahat… Kadın-erkek kavga ettiği herkesi haklayan, onca kavgadan bir çizik bile almadan çıkan, sanki tanrının bir dokunulmazlık zırhına büründürdüğü bir hanım… Öyle ya, ne olursa olsun; kadına hiçbir şey olmaz!.. Böylece film tam anlamıyla cinsiyetçi bir nitelik alıyor. Ve günümüz Türkiye’sine de hayli yakışıyor!..
Eski kuşak oyuncular da iyi. Değişik rollerde Gabriel Byrne, Norman Reedus, Ian McShane…. Perdenin unutulmaz John Wick’i Keanu Reeves. Ki şaşılacak kadar az gözüküyor. Ama baş yöneticide efsane yönetmen Jonn Huston’un kızı, bir zamanlar perdede hayli gözükmüş Angelica Huston göz dolduruyor.
Ve işte böyle bir film… Dediğim gibi, başındaki hızı, enerjiyi ve çarpıcılığı korusa, çok daha iyi olabilirmiş. Ama pek tanınmamış yönetmen-yazar takımıyla daha ileri gidememiş. Seçim sizin…
Sevgili okurlarım,
Malum, bayram geldi çattı. Bunca sıkıntı içindeki ülkemizin hiç olmazsa bayram gibi gelenekle dinin karması olan bir etkinlik sayesinde daha sakin, hatta mutlu olmasını beklemek… Çok şey mi? İşte ben ve bizler de bunu bekliyoruz.
Bu arada hayat devam ediyor. Bu ayki Milliyet Sanat dergisini gördünüz mü? Kapakta Sezen Aksu var. Ama yalnız bu değil… Ayrıca Sezen farklı ve saygın tam 8 kişi tarafından da kutlanmış. Hangi birini sayayım? O, elbette Türkiye’nin en büyük şarkıcılarından biri, belki de birincisidir. Ve 50. sanat yılını kutladığı şu günlerde böylesine kutlanmayı fazlasıyla hak etmiştir.
Küçücük bir not daha ekleyeyim… O dergide her ay yazdığım (ve sonra kitaplaşan) Sinemanın Hazineleri köşemi bu ay tam 1932 tarihli (yani oldukça eski) bir filme ayırmışım. Bir Ernest Hemingway uyarlaması olan A Farewell to Arms (Silahlara Veda)… Gary Cooper, Helen Hayes, Adolph Menjou gibi oyuncuların oynadığı bir klasik… Benim değilse bile, Sezen için mutlaka alın derim…
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.." |
\nAtilla Dorsay kimdir?\nAtilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. \n10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. \nGüzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. \nRehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. \n1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. \nBu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. \nSonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. \nYeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, \"ilkesel bir tavırla\" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. \nDorsay, 2013'ten beri, \"Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan...\" sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. \nDorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. \nTRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. \nSinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; \"zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi\". \nDorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. \nAynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. \nMüzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. \nTartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. \nKitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, \"Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar\" ve \"Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im\" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi \"Allah kısmet ederse!..\" \n | \n
\n \n","articleSection":"Yazı","publisher":{"@type":"Organization","name":"T24","logo":{"@type":"ImageObject","url":"https://t24.com.tr/logo.png"},"sameAs":["https://www.facebook.com/T24comtr","https://www.instagram.com/t24comtr","https://twitter.com/t24comtr"],"url":"https://t24.com.tr","contactPoint":[{"@type":"ContactPoint","contactType":"customer service","email":"[email protected]","areaServed":"TR","url":"https://t24.com.tr"}]},"datePublished":"2025-06-06T00:00:00+03:00","url":"https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/adi-ballerina-ama-baleyi-hic-aramayin,50190","mainEntityOfPage":"https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/adi-ballerina-ama-baleyi-hic-aramayin,50190"}]
'Fenike Planı', olasılıkla şimdiye dek izlediğim en absürt film! Tüm o parlak oyuncular mekanik biçimde, sanki kurulmuş kuklalar gibi konuşuyorlar. Böylesine bir kadroyu neredeyse kuklalara dönüştürmek ne kadar başarıysa…
Karate Kid efsaneleri hayli özgün bir film olarak karşımızda, çoktan unuttuğumuz bir sporu ve onun temsil ettiği farklı ve egzotik bir kültürü bize hatırlatıyor. Ayrıca bir kültürler arası bir aşk öyküsü ve bir savaş gösterisi…
'Stelios', değişik bir müzikal belgesel: Hem o bitmeyen Akdeniz manzaraları hem de o birbirinden güzel şarkılar. Ve de bizi belki yeniden komşu ülke ile yaklaştırabilecek olan…
© Tüm hakları saklıdır.