10 Haziran 2025 11:48
Güncelleme: 10 Haziran 2025 12:05
Son günlerde Türkiye'deki üniversite rektörlerinin akademik performans göstergelerinin, özellikle de h-indeksi üzerinden kamusal bir tartışma konusu haline gelmesi üzerine bir yazı kaleme alan Prof. Dr. Utku Perktaş, rektörlük kurumu hakkında "Asgari akademik üretim ve araştırma kültürü göstergeleri, bu makamlar için açık ve şeffaf kriterler hâline getirilmelidir," diye yazdı.
6 Haziran 2025 tarihli Oksijen gazetesinde yayımlanan Baran Can Sayın imzalı "202 Rektörün Bilimsel Üretim Performansı" başlıklı analiz haberiyle rektörlerin akademik performans göstergeleri gündeme geldi. yetkin Report'ta "Akademik karnesi zayıf olan üniversite rektörlerinin temsil sorunu" başlıklı yazısında konuyu ele alan Perktaş, şu değerlendirmede bulundu:
"Bir üniversitenin rektörü yalnızca bir yönetici değildir; o kurumun bilimsel üretim kapasitesinin, etik değerlerinin ve belleğe dayalı kurumsal kültürünün temsilcisidir. Bu makam, üniversitenin yalnızca idari işleyişini değil, kamusal kimliğini ve geleceğe taşıyacağı değerler manzumesini de şekillendirir. Bu nedenle rektörün akademik geçmişi, araştırma kültürüne olan katkısı ve entelektüel duruşu, yalnızca kişisel nitelikler olarak değil, kurumsal vizyon açısından da belirleyici unsurlar olarak görülmelidir. İşte bu temsil sorumluluğu nedeniyle, rektörlük makamı yalnızca bir üniversitenin değil, aynı zamanda kamusal alanın da önemli bir temsil pozisyonudur — bu yüzden devlet protokolündeki yeri de oldukça yüksektir.
Bu noktada şu temel soru gündeme gelir: Bir üniversite yalnızca 'nasıl yönetilmektedir' değil, aynı zamanda 'neyi temsil etmektedir?'
Çünkü akademik özgürlük, etik liderlik ve belleğe dayalı sağlam bir kurumsal kültür inşası gibi unsurlar, hiçbir zaman yalnızca nicel ölçütlerle — örneğin h-indeksi gibi göstergelerle — tam anlamıyla kavranamaz.
Ancak bununla birlikte, akademik geçmişi ve araştırma kültürü olmayan bir yönetici profili bir üniversite için ciddi bir risk oluşturur. Zira böylesi bir yapı, üniversitenin entelektüel derinliğini ve etik omurgasını zayıflatabilir; kurumsal hafızanın daha da silikleşmesine yol açabilir.
Türkiye'de akademik yöneticilikte daha bütüncül ve etik temelli bir değerlendirme kültürüne acilen ihtiyaç var. Nitekim uluslararası ilkeler —Leiden Manifestosu ve DORA'da da vurgulandığı üzere— yönetsel ve akademik liderlik pozisyonlarında yalnızca metriklere değil, temsil kapasitesine, etik değerlere ve kurumsal hafızanın sürdürülebilirliğine dayalı çok boyutlu değerlendirme modellerinin geliştirilmesini gerekli hale getiriyor.
Bununla birlikte, bilimsel üretimi neredeyse hiç görünmeyen veya h-indeksi yok denecek kadar düşük olan bir yöneticinin, üniversite gibi düşünsel ve bilimsel kurumun başında bulunması, kurumsal temsil ve akademik liderlik açısından ciddi soru işaretleri doğurur.
Rektörlük gibi yüksek temsil makamlarında, en azından temel bir araştırma kültürünü ve sürekliliğini yansıtan bir bilimsel geçmişin bulunması, liyakat ve kurumsal kimlik açısından asgari bir beklenti olarak görülmelidir. Bu nedenle asgari akademik üretim ve araştırma kültürü göstergeleri, bu makamlar için açık ve şeffaf kriterler hâline getirilmelidir.
Rektörlük yalnızca yönetim başarısı değil, aynı zamanda bilimsel ve kültürel temsil gücü gerektirir. Çünkü üniversitenin gerçek gücü yalnızca rakamlarda değil, inşa ettiği düşünsel ve etik kültürde yatar."
Yazının tamamı için tıklayın.
8 yaşındaki Antepli mucitlerin akıllı kapısı nasıl çalışıyor? |
© Tüm hakları saklıdır.