22 Haziran 2025 13:08
Güncelleme: 22 Haziran 2025 15:04
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi olan, aynı zamanda Yeni Şafak yazarı Ali Saydam, Marketing Türkiye’de kaleme aldığı yazısında Gezi soruşturması kapsamında "etki ajanlığı" ve "hükümeti ortadan kaldırmaya yardım etmek" iddiasıyla ocak ayında tutuklanan menajer Ayşe Barım’la ilgili görüşlerini ifade etti.
Barım hakkında yalan bir ilişkin tasarlamak için para aldığı iddiasına, “Bundan en az yılda 20-30 tanesi Hollywood’da sergileniyor” diye yanıt veren Ali Saydam, “Popüler kültürün gerekleridir bunlar. Tüketim toplumunun doğal çıktısıdır. Bazen de sahne performansının bir devamı olarak tasarlanıp, uygulanırlar” dedi.
Saydam, Barım’la ilgili yapılan tekelleşme suçlamaları için de, “Bu yaşıma geldim, hâlâ anlayamadım… Ya içindesindir sistemin ya da dışında… İçindeysen onun kurallarına göre kazanmak için çalışmak zorundasındır. Becerebiliyorsan, sen Ayşe Barım’dan daha iyi ol, hatta başka Ayşe Barımlar çıkar, el ele geçinip gidin” görüşünü ifade etti.
Saydam, Gezi davası suçlaması için de “Yargının işi” dedi, “11 yıl beklenmesini iletişim boyutunda anlamak mümkün değildir” eleştirisi getirdi.
Şubat ayında yayımlanan yazının tamamı şöyle:
“Üç olay iç içe sunuluyor… İlki, bir eşcinsel ilişkiyi kamufle etmek için Ayşe Hanım’ın yüklü miktar para karşılığı kendisinin hizmet verdiği iki sanatçıyı flört ediyorlarmış gibi göstermesi iddiası… İkincisi ajansının çok sayıda şöhretli sanatçıyı bünyesinde temsilen bulundurması sonucu bir tür “tekel” oluşturması iddiası… Üçüncüsü ise 2013 yılında, bünyesindeki sanatçıları Gezi Parkı olaylarına katılmaları için yönlendirdiği iddiasıyla “Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”le suçlanması…
Olay o kadar renkli ve her sınıftan, her gelir grubundan, her toplum katmanından insanın öylesine ilgi odağında ki; taraflar, iddiaları reddetse bile kamu vicdanı hükmünü çoktan vermiş gibi… Sanki akıl devreden çıkmış, kıskançlık, sansasyon ve linç duygusu devreye girmiş.
Ayşe Barım’ı bu işlere ilk başladığı günden beri tanır, izlerim… İşini mükemmel yapan, tırnaklarıyla kazıya kazıya sektöründe zirveye ulaşmış bir emprezaryo, popüler kültür ustası ve uygulayıcısıdır. Hiç katılmasam da muhalif görüşleri her zaman savunduğunu bilirim. Kapitalist sistemde Barım gibi başarılı pek çok ajans yöneticisi vardır ve zaten sistem, onlar olmadan yürümez.
Emprezaryo sadece iş bağlamaz, aynı zamanda kreatif çalışmaları yönetir, yönlendirir, toplumun kültür ve değerlerine uygun rötuşlarla üretime katma değer getirir. Bu yolla elde edilecek gelir ve şöhret, sadece yan ürünlerdir; aslolan prodüksiyonun niteliği ve ürünün ortaya çıkmasıdır. Barım’ın imzasını taşıyan, “Alice Müzikali” gibi pek çok sahne ve ekran eseri hatırlardadır.
Her ne kadar yalanlansa da iki ünlü arasında yaşandığı izlenimi yaratılması için, “fake” bir ilişki için hiç kimsenin çıkarıp 175 milyon lira vermeyeceği gerçeğini bir kenara koyalım…
Diyelim ki bu “fake ilişki” organize edildi… Bundan en az yılda 20-30 tanesi Hollywood’da sergileniyor. Restoran ya da etkinlik çıkışı kameralara, paparazzilere “yakalanan” şöhretlerin dünyanın her yerinde bunu nasıl organize ettiklerini biliyoruz. Onun gibi bir şey…
Popüler kültürün gerekleridir bunlar. Tüketim toplumunun doğal çıktısıdır. Bazen de sahne performansının bir devamı olarak tasarlanıp, uygulanırlar. Bunu beğenmeyebilir, etik bulmayabilirsiniz; ben de bulmam… Ancak mesele, vakanın felsefi ya da moral değerlendirmesi değil, bir sektörün tüm dünyada nasıl işlediğinin tespitiyle tüketim toplumunun eseri olan popüler kültürün iş sonuçlarıyla bağlantısıdır.
İkinci boyut ise tekelleşme iddiası… Ayşe Barım’ın hizmet vermediği sanatçıların, onun etki alanı dışında kalanların ve onların menajerlerinin serzenişleri…
Bu yaşıma geldim, hâlâ anlayamadım… Ya içindesindir sistemin ya da dışında… İçindeysen onun kurallarına göre kazanmak için çalışmak zorundasındır. Becerebiliyorsan, sen Ayşe Barım’dan daha iyi ol, hatta başka Ayşe Barımlar çıkar, el ele geçinip gidin…
Ha yok, sistemi beğenmiyorsan, popüler kültür ve tüketim toplumuna uygun yeni modeller geliştir. O da tatmin etmiyorsa, buyur toplumu değiştir… Yoksa sistemin içinde kalmaya bayılıp, vasatlığı ve kıskançlığı savunmanın hiçbir anlamı yoktur…
Üçüncü boyut ise yargının işidir; orada da 11 yıl beklenmesini iletişim boyutunda anlamak mümkün değildir.
© Tüm hakları saklıdır.